Evlerimizdeki modemlerin çalışırken frekans seslerini duymuşmuydunuz.?
Peki Telefonlarımızın sinyal seslerini duydunuz mu.?
Hepsi daha fazlası videomuz da.
EVLERİMİZDEKİ TEHLİKE!!!
İNGİLİZ GENERAL
Yıl 1917…
Bir İngiliz general Irak’ta yardımcıları ile arazide gezinirken bir çobana rastladı. Çevirmen aracılığıyla çobana:
”Eğer sürüdeki köpeğini öldürürse ona yüz sterlin vereceğini söyledi. Doğaldır ki, çoban için köpek çok değerlidir, sürüyü sevk ve idare eder. Kurtlara ve öteki yabani hayvanlara ve art niyetli insanlara karşı onları korur.
Ama teklif edilen para da çok büyüktür. Çoban köpeği yakalayıp, generalin önünde keser.
General bu kez de çobana; “köpeğin derisini yüzersen yüz sterlin daha veririm” dedi. Çoban köpeğin derisini yüzdü.
General çobana; köpeği parçalara bölersen bir yüz sterlin daha veririm, dedi. Çoban onu da yaptı. General parayı verip oradan ayrıldı.
Çoban generalin arkasından seslendi:
“Yüz sterlin daha verirsen köpeği yerim.”
General;
“Asla… Ben sizin değer verdikleriniz hakkındaki karakterinizi öğrenmek istedim. Sen para için, yoldaşın, yardımcın ve senin için çok değerli olan köpeğini kestin, yüzdün ve parçaladın. Eğer bir yüz sterlin daha verseydim, yiyecektin de. Benim, ihtiyaç duyduğum ve öğrenmek istediğim bu karakterdi.”
Sonra yanındakilere dönerek;
“Bir ülkede bu karakterde insanlar fazla olduğu müddetçe asla korkmayın” dedi. Parayı verir her şeyi yaptırırsınız.
Çoban ve köpek işbirliği içinde idi.
Çoban çıkarı için birlikte görevli olduğu arkadaşını yok etti.
Bir toplumda bu tür kişiler çoksa, o toplumda birlik ve dayanışma kolaylıkla ortadan kaldırılabilir. Çıkarcılar dostlarına herzaman ihanet edebilir.
Para her şeyi çözer!” diyorsa bir insan, “Ben para için her şeyi yaparım!” demek istiyordur. Para her şeyi çözmez, para her kapıyı açmaz. Para sadece para için yaşayanların kapısını açar.
ZENGİN KOCA AVCISI!
Dünyanın en büyük finans şirketlerinden J.P. Morgan’ın CEO’su James Dimon’un, zengin koca avcısı bir kızın kendisine attığı bir e-mail’e verdiği cevap…
“Sayın Morgan,
Sizinle dürüst olacağım… Bu yıl 25 yaşına giriyorum. Çok güzelim, iyi bir stilim var ve kaliteli şeyleri severim. Yıllık geliri en az 500 bin dolar veya daha fazla olan bir adamla evlenmek istiyorum. Aç gözlü olduğumu düşünebilirsiniz fakat New York’ta yıllık geliri 1 milyon dolar olan insanlar maalesef orta sınıf sayılıyor.
Çok şey istemiyorum. Bu sizin sitenizde yıllık geliri 500 bin dolar veya daha fazla olan biri var mı? Hepiniz evli misiniz? Sormak istiyorum, sizin gibi zengin insanlarla evlenmek için ne yapmam gerek?
Bugüne kadar birlikte olduğum erkekler arasında en zengini yılda 250 bin dolar kazanıyordu. Central Park’ın batı yakasında, yüksek bütçeli rezidanslarda yaşamak isteyen biri için yıllık 250 bin dolar yeterli değil. Size alçak gönüllülükle soruyorum:
1) Zengin bekarlar nerede takılır? (Lütfen bar, restaurant, spor salonu, kulüp, vs… gibi mekanların isimlerini ve adreslerini yazar mısınız.)
2) Hangi yaş kategorisine odaklanmalıyım?
3) Çoğu zenginin eşleri neden ortalama güzellikte? Bir kaç kızla tanıştım; güzel veya ilgi çekici değiller ama zengin erkeklerle evlenebiliyorlar.
4) Kimin karınız, kimin yalnızca sevgiliniz olabileceğine nasıl karar veriyorsunuz? Benim hedefim evlenmek. Zengin bir adamla evlenebilmek için ne yapmalıyım ?
Bayan Güzel”
Cevap:
“Sevgili Bayan Güzel,
Yazınızı büyük bir ilgiyle okudum. Tahmin ediyorum ki sizin gibi aynı soruları soran pek çok genç kız var. Lütfen profesyonel bir yatırımcı olarak durumunuzu analiz etmeme izin verin. Benim yıllık gelirim 500 bin doların üzerinde, sizin kriterlerinize uyuyor, bu sebeple zamanınızı boş yere çalmadığımı umut ediyorum.
Bir iş adamı gözünden bakarsak, sizinle evlenmek kötü bir fikir. Nedeni ise çok basit, lütfen açıklamama izin verin… Detayları bir kenara bırakırsak, yapmaya çalıştığınız şey “güzellik” ile “para” ikilisini takas etmek: A kişisi güzelliği sağlar, B kişisi de bunun için ödeme yapar, gayet adil. Fakat burada ölümcül bir problem var; sizin güzelliğiniz kaybolacak ama benim param iyi bir sebep olmadıkça tükenmeyecek. Aslına bakarsanız, benim gelirim yıldan yıla artabilir, ancak siz yıldan yıla güzelleşemezsiniz. Bu sebeple, ekonomik açıdan bakarsak, ben değer kazanan bir varlıkken siz değer kaybeden bir varlıksınız. Hem de sıradan bir değer kaybı değil, katlanarak artan bir değer kaybı. Eğer güzellik sizin tek varlığınızsa, değeriniz 10 yıl sonra çok daha düşük olacak.
Wall Street’te kullandığımız bir terimden yola çıkarsak, sizin için “takas pozisyonu” diyebiliriz, “satın al ve bekle” değil. Sizi satın almak iyi bir fikir değil, bu sebeple kiralamayı tercih ederim. Çünkü alışveriş değeri düşen bir şeyi uzun süre elde tutmak hiç de akıllıca değildir. Şüphesiz; aynı şey sizin istediğiniz evlilik için de geçerli.
Bu yazdıklarım size zalimce geliyorsa bir de şöyle düşünün; tüm paramı kaybetseydim, beni terk etmez miydiniz? Aynı şekilde güzelliğinizi kaybettiğinizde, benim de çıkış yolunu bulmam gerekmez mi?
Yıllık geliri 500 bin doların üstünde olan insanlar aptal değil; sizinle yalnızca çıkarız ama evlenmeyiz. Size, zengin bir adamla evlenme fikrini unutmanızı öneririm. Bu arada, yılda 500 bin dolar kazanan o zengin siz olabilirsiniz. Zira o kadar parayı kazanmak, zengin bir aptal bulabilme ihtimalinizden daha yüksek…
Kolay gelsin.
J.P. Morgan
NÖROPEPTİT
NÖROPEPTİT
Düşünceler beyinde nöropeptit üretimini tetikler. Neşeli insan ile kederli insanın nöropeptitleri birbirinden farklıdır.
İyi şeyler düşünürsen iyi nöropeptitler üretirsin..
Bunlar kan yoluyla tüm vücuda yayılıp bağışıklık hücrelerini çalıştırır.. Bir tür enerji parçacığı gibi.
Hastalarıma neşeli insanlarla buluşmalarını, neşeli kitaplar okuyup komedi filmleri izlemelerini öneriyorum.
Norman Kazan’ın bir kitabı vardır; orada ‘kanseri hergün dört kere Şarlo filmi izleyerek yendim’ der..
Durduk yere kahkaha atarak da bilinçaltı kandırılabilir..
Hasta eğer mutsuzsa yine de neşeli filmler işe yarar mı?
Aslına bakarsanız sebepsiz de gülünebilir. Günde yirmi kere ‘Hahahahah’ diye gülebilir hasta durduk yere. Ama bunu şimdi kime anlatacaksın, bizim millet inanmaz böyle şeylere, şüphecidir. Halbuki beyin onu gerçek sanıyor. Şuur altı kanar. Ne dersen ona inanır..
Kahkaha atıp iyiyim de; iyiymişiz der.. Kötüyüm de; kötüymüşüz der..
İnsan vücudu bir gemi gibidir. Emirleri kaptan verir, makine dairesi emirleri yerine getirir. Bizde de kaptan beyindir. Bilinçaltı da makine dairesi..
Telkin çok önemli. Oturup günde on kere bugün çok iyiyim şükür de; karaciğerin, dalağın, akciğerin ona göre çalışır. Kaptan iyiyiz derse beyin iyi endorfin salgılar..
Alıntıdır…
EŞEĞİN GÖLGESİ!
EŞEĞİN GÖLGESİNE
GÖSTERİLEN İLGİNİN NEDENİ…
Atina’da önemli bir soruna çözüm
aranırken kürsüye fikrini söylemek için
filozof Demostenes çıkar.
Ancak, kekeme olduğundan sözünü dinletemez.
İnsanlar sürekli kendi aralarında
konuşmakta, filozofu dinlememektedir.
Bunun üzerine Demostenes, “size
bir hikaye anlatıp ineceğim” diye bağırır
ve sessizlik olunca anlatmaya başlar.
“Bir yolcu Atina’dan
Megara’ya gitmek için bir eşek kiralamış.
O eşeğin üzerinde, kiralayan eşeğin sahibi de yayan olarak yanlarında beraber yola çıkmışlar.
Derken öğle sıcağı bastırmış,
biraz dinlenmek ve öğle yemeği yemek için durmuşlar ama, hiç gölgelik yokmuş.
Eşeğin sahibi hemen eşeğinin gölgesine sığınmış. Eşeği kiralayan, ‘Sen çekil gölgede benim oturmam gerek’ demiş.
Eşeğin sahibi itiraz etmiş:
‘Tabi ki ben oturacağım, çünkü eşek benim.
Yolcu; ‘ama eşeği kiraladım’ deyince de,
‘ben sana eşeği kiraladım gölgesini değil’ cevabını almış ve tabi sonunda aralarında kavga çıkmış.”
Hikayeyi dinleyen herkes dikkat kesilmiş ve hikayenin sonunu bekliyormuş ama, Demostenes bu noktada kürsüden inmiş ve uzaklaşmaya başlamış.
Dinleyiciler,
” Hey ne oldu sonunda?”
“Hikayenin sonunu anlat” diye bağrışmaya başlayınca Demostenes kürsüye dönmüş ve demiş ki;
“-Ben sizin için çok önemli bir konuda bir
şeyler anlatmaya çalışıyorum ama, siz eşeğin gölgesini merak ediyorsunuz.
Artık ne fikrimi söyleyeceğim,
ne de öykünün sonunu” ve yürüyüp gitmiş.
**
Yukarıdaki EŞEK Anısını
yazan size bize hepimize diyorlarki;
Sosyal medyada milyonlarca
Lay lay lom.! Yazı, fotoğraf ve karikatürler
Çok beğeni alıyor. Çok paylaşım yapılıyor .
Sayfalarda hepimizin yapmış olduğumuz paylaşımlarda da emek harcanmış, nitelikli
ve bilimsel içerikli paylaşımlarımız da malesef eşeğin gölgesi kadar hiç ilgi görmüyor.
Popüler paylaşımlar, okumak ve anlamak
için emek ve çaba gerektirmeyen içerikler daima paylaşım rekorları kırıyor.
Bunun en önemli nedeni de popüler olanın
hitap ettiği kitlenin büyüklüğü olsa gerek…
Selam ve sevgiler.
Diyanet’ten 2021 yılı hac ibadetine ilişkin açıklama
HAC 2021 İÇİN RESMİ AÇIKLAMASI
Diyanet’ten 2021 yılı hac ibadetine ilişkin açıklama
Diyanet İşleri Başkanlığı, Kovid-19 salgını sebebiyle 2021 yılı içerisinde hac ibadeti için Türkiye’den hacı adaylarının kutsal topraklara gidemeyeceğini duyurdu
Suudi Arabistan Hac ve Umre Bakanlığı, Kovid-19 salgını sebebiyle bu sene de hac ibadeti için sadece Suudi Arabistan’da yaşayan sınırlı sayıdaki hacı adayına izin verileceğini açıkladı. Bu karar sebebiyle 2021 yılı hac döneminde diğer ülkeler gibi ülkemizden de hac ibadeti için kutsal topraklara hacı adayı kabul edilmeyecektir. Konu ile alakalı detaylar önümüzdeki günlerde kamuoyuyla paylaşılacaktır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
BİLİM İNSANLARI İKİ ATOMU BİRBİRLERİYLE “KONUŞURKEN” YAKALADILAR.
BİLİM İNSANLARI İKİ ATOMU BİRBİRLERİYLE “KONUŞURKEN” YAKALADILAR..
Bir grup bilim insanı, titanyum atomlarıyla yaptıkları bir çalışmada bugüne dek görmedikleri bir keşif yaptılar. Yapılan çalışma, titanyum atomlarının birbirleri arasında sürekli ve değişken bir iletişim olduğunu ortaya koydu. Uzmanlar bu iletişimi, atomların konuşması olarak lanse ediyor.Atomların konuşmasının keşfi, taramalı tünelleme mikroskobuyla mümkün oldu.
Atomlar üzerine çalışma yapan Hollandalı ve Alman bilim insanları, iki titanyum atomunu kendi aralarında “konuşurken” yakalamayı başardı. Elbette bu konuşma, insanların birbirleri arasında yaptığı gibi ya da hayvanların iletişim için çıkardıkları sesler gibiydi. Ancak bilim insanları, yaptıkları çalışmalar sonucunda elde ettikleri bulguları atomların iletişimi olarak kabul ediyorlar.
Fizikçiler, söz konusu keşfi yaparken bilinçli olarak titantum atomlarını tercih ettiler. Çünkü bu atomların spinleri, 1 kelvin derece sıcaklıkta bulunduğu yüzeye yapışıyor, neredeyse hareketsiz hale geliyorlardı. Bu da bilim insanlarının çalışmalarını kolaylaştırıyor ve atomlar, rahatlıkla birbirlerinden ayrıştırılabiliyorlardı. Ayrıca hareketi zayıflayan atomlar üzerine verilen elektrik dalgaları, atomun dönüş yönünü değiştirebiliyor ya da iki atomun birbiri ile etkileşime girmesini sağlayabiliyordu.
Bilim insanları, iki atomun spinlerinin birbirleriyle bağımlı olduğunda, bu atomları kuantumda dolanmış olarak kabul ediyorlar. İşte bunu fırsata çeviren bilim insanları, atomları birbirlerine 1 nanometre kadar yakınlaştırdılar. Daha sonra atomlardan bir tanesine ufak bir elektrik dalgası veren fizikçiler, bu atomun hareketini değiştirirken diğerinin ne yapacağına baktılar. Elde edilen sonuçlar, atomların birbirleriyle sürekli ve değişken bir iletişim halinde olduğunu ortaya koydu.
Çalışmalarını kuantum fiziği alanında sürdüren Sander Otte, atomlar arasındaki iletişimi şöyle açıklıyor: “Atomların yaptığı şey, bir kapının çalınması gibiydi. Siz nasıl kapıyı çaldığınızda kim o sorusuyla karşılaşıyorsanız, atomlar da anlık reaksiyonlarda bu iletişimi sağlamış oluyorlardı.” Uzmanlar, atomların girdiği iletişimin yalnızca 15 nanosaniyede gerçekleştiğini, bunun 1 saniyenin 15 milyarda birine tekabül ettiğini belirtiyorlar.
Ella Lachman isimli bilim insanı, yapılan keşfin kuantum simülasyonunda yaşanan bir gösteri olduğunu söylüyor. Bu keşfin heyecan verici ancak kendilerini çok daha büyük bilinmezlere ittiğini ifade eden Lachman, araştırmanın hesaplamalarının ve sorularının artık daha büyük bilinmezlere yol açtığını belirtiyor. Bilim insanına göre yapılan keşiften daha önemli olan 3, belki de 10 atom arasındaki ilişkinin nasıl olduğu…
Sander Otte de elde edilen bulguları hesaplamanın zorluğundan yakınıyor. Atomların 20 kez dönüşünde kendi bilgisayarının çalışmadığını ifade eden Otte, dünyanın en iyi süper bilgisayarlarının ise 50 dönüşte pes ettiğini ifade ediyor. Otte’ye göre atomlar arasındaki iletişimi tam olarak anlamak istiyorlarsa, yepyeni malzemeler ile yepyeni bilgisayarlar üretilmesi ve örneğin 1.000 atomda ne gibi sonuçlara ulaşılacağına bakılması gerekiyor.
Oxford Üniversitesi açıkladı Prof. Dr. Uğur Şahin şimdi ne diyecek? Bu Uğur Şahin’e bir oyun mu?
26 Nis 2021 tarihinde yayınlandıGazeteci Yazar Fatih Polat Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde son durum son dakika
Düşüncen Neyse Yaşamınız Odur.
Bazı insanların yaptırım enerjileri çok güçlüdür. Insan kendisini tanımadığı için bu gücünün farkında olmadan yaşar. Yani tabiri caizse okyanusta yüzer derede boğulur.
Yaptırım enerjinizi nasıl test edebilirsiniz.
Önce olası küçük isteklerinizi belirleyin. Çıtayı çok yüksek tutmamak iyi olacaktır. Unutmayın sizin her isteğiniz bir mesajdır. Mektup yazmak kadar adresi de doğru yazmak gerekir. Sen Yaratıcıdan bir şey istediğinde senin Yaratıcıya olan güvenin göz önünde bulundurulur. Bunun için isteğinizin içindeki “ama ve acaba” ları ortadan kaldırın. Unutma herşeyi Yaratan mutlak gücün sahibinden istiyorsun. Bu yüzden eminlik duygun çok büyük bir faktör olacaktır. Gücü nasıl kullanacağını bilmedikten sonra güce sahip olmanın önemi yoktur. Küçük dileklerinin gerçeğe dönüştüğünü gördükçe kendine olan inancında artacaktır. Daha büyük isteklerin olacaktır. Bu tecrübe ile sabittir. Yapamıyorsan Yaratıcıya olan güvenini tekrar gözden geçir ve bir daha dene. Olmaması imkansızdır. Sevgi ve merhametle istemeyi bilene herşey verilir. Bu yasadır.
Alıntıdır.
TELEME
TELEME
Türkler; sütten, keçi sütünden pek çok gıda maddesi üretmişlerdir. Bunlardan biri de telemedir.
Teleme, muhallebi kıvamında yumuşak, tuzsuz, yoğurda benzer bir yiyecektir. Lezzetli ve besleyici özelliğe sahiptir. Eskiden çobanların dağlarda keçileri otlatırken ekmeğinin yanına katık yapmak için, çiğ sütten yaptıkları bir yiyecek…
Malzemesi basit; ılık keçi sütü, incir yaprağı veya ham incir (incir kozzağı)…
Teleme, yaz mevsiminde keçiden sağılan süt henüz sıcak iken, incir ağacının gövdesinden alınan beyaz süt ile çalınır (mayalandırılır).
Dağlarda her zaman incir ağacı ve yaprağını bulabilmek mümkün müdür? Elbette değildir. İnsanımız bunun da kolayını bulmuştur. Tülbent gibi ince bir bez üzerine incir sütü akıtılarak kurutulur.Bu artık hazır bir mayadır. Dağda keçi sağılarak bu mayadan katılır ve “TELEME” olur.
Bir tencere keçi sütü, birkaç damla incir sütü akıtıldıktan sonra yaprağın sapıyla karıştırılıp 10-15 dakika kadar uyumaya bırakılırsa, mayalanan keçi sütü teleme hâline gelir. Teleme çalınan kabı soğuk bir suda beklettiğimizde, tadı daha da güzelleşecek, lezzetli bir duruma gelecektir.
“ÇOBANIN GÖNLÜ OLSA TEKEDEN TELEME ÇALAR.”
Türkmen aşiretlerinin hayvancılık geleneğine dayanan bir deyim.
İmkânsızı denemeye veya yapmaya çalışanlar hakkında veya kişinin istediği takdirde olmayacak bir işi yapabileceği anlamında söylenen deyimdir.