Ana Sayfa Blog Sayfa 6

Herşey Enerjidir.

Herşey enerjidir ve herşey yalnızca bundan ibarettir.Sahip olmayı istediğiniz gerçekliğin frekansına uyumlandığınızda artık yapacak birşey yoktur o gerçeklik size ait olur.Bundan başka bir yol yoktur. Bu felsefe değildir.Bu fiziktir.

Albert Einstein..

SİTEMİZ İYAD ÜYESİ OLDU

0
https://www.iyad.org.tr/

İnternet sitemiz, https://selimgulgec.com/ İnternet Yayıncıları Derneği (İYAD) üyesi oldu. Yaptığımız başvuruya olumlu yanıt veren ve üyeliğimizi onaylayan İnternet Yayıncıları Derneği’nin üyelerini, internet haber sitelerinin temsilcileriyle birlikte ülkenin birçok bölgesindeki yerel gazetenin ve basın kuruluşunun temsilcileri oluşturuyor.

TEMEL AMAÇ BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ

İfade özgürlüğü, basın özgürlüğü ile sansürsüz internet ve özgür internet kavramlarını benimseyen ve bu doğrultuda faaliyetlerini sürdüren İnternet Yayıncıları Derneği,  basın ve ifade özgürlüğü ile haber alma ve haber yapma özgürlüğüne karşı oluşabilecek her tür engelleme ve tehdit durumunda üyelerinin yanında kurumsal bir duruş sergilemeyi en önemli görevi olarak görüyor.

İNTERNET HABERCİLERİNİN YANINDA

İYAD, Türkiye’de ve dünyada internet basınının önemli bir güce kavuşmasına ve bir sektör haline gelmesine rağmen Türkiye’de internet habercilerinin gazeteci sayılmaması nedeniyle çeşitli girişimlerde bulunmaktadır. İYAD 5651 sayılı internet yayınlarını düzenleyen yasayla birlikte 5187 sayılı basın kanununda yapılacak düzenlemelerle internet habercilerinin de gazeteci statüsüne sokulması gerektiğini savunmaktadır.

İNTERNET YASAKLARINA KARŞI MÜCADELE

İYAD aynı zamanda Türkiye’de uygulanan internet sitelerinin yasaklanması ve erişimine engel koyulması gibi politikalara karşı aktif mücadelesini sürdürüyor.. Özellikle internet haberciliğinin ve yerel basının etkinlik alanının genişlemesine katkı sağlamak, üyelerinin hak ve taleplerini ön plana çıkarmak için çalışıyor. Kurulduğu günden itibaren internet yasaklarına karşı geliştirdiği söylemleri ve internet yayıncıları ile yerel medya çalışanlarının haklı taleplerini gündeme getiren İYAD, Türkiye’nin saygın basın meslek kuruluşları arasında gösteriliyor.

BASIN AKADEMİSİ

İnternet Yayıncıları Derneği bünyesinde kurulan Basın Akademisi online eğitim ve sertifika programları sunuyor. Basın Akademisi’nde Haber Dili ve Haber Yazımı, Habere Giriş Teknikleri gibi temel gazetecilik eğitimlerini tamamlayan üyeler Temel Gazetecilik Eğitimi belgesi almaya hak kazanıyor.

İYAD HABER AJANSI

2019 yılında kurulan ve İnternet Yayıncıları Derneği’ne bağlı olarak çalışan İYAD Haber Ajansı ise ülke genelindeki faaliyetlerine başladı.

BENİMLE ARKADAŞ OLUR MUSUN?

“BENİMLE ARKADAŞ OLUR MUSUN?”

Geç bir vakitte, Messenger’e gelen mesajı
ve mesajı gönderen kişiyi görünce,
ekranın karşısında kala kaldım..

Mesajı yazan daha on beş, on altı yaşlarında küçücük bir kızdı ve “Benimle arkadaş olur musun?” diye yazmıştı..

Tekrar şaşkınlıkla saate baktım..
Bu saatte, bu kızın yatağında olması gerekmiyor muydu?.Bu saatte, bu kızı sosyal medya da arkadaş aramaya kadar iten yalnızlık nasıl bir yalnızlıktı?.

“Merhaba kızım.” dedim.. “Öncelikle yaşını öğrenebilir miyim?”.“On beş.”
“Ben kaç yaşındayım, biliyor musun”
“Hayır bilmiyorum.”
“Ben de elli yaşındayım ve hemen hemen senin kadar bir kızım var. Kusura bakma ama böyle geç bir saatte, internette arkadaş aramana çok şaşırdım.”

Önce bir süre cevap gelmedi.
Ardından “Ben çok yalnızım.” diye yazdı..

Bilmiyorum neden ama o anda içim acıdı..
Ben kalabalığı da yalnızlığı da çok iyi bilirim.. Gel gelelim, bir çocuğun kendini bu denli yalnız hissetmesi bana çok farklı gelmişti..

“Annen baban neredeler?” “Uyuyorlar.”
“Peki, sen neden uyumuyorsun?”
“Konuşmak istiyorum.”
“Ne üzerine?”
“Fark etmez. Ne olursa artık.”

Bu sefer de ben sustum bir süre..
Ne yazayım diye kara kara düşündüm önce..

“Annenle ve babanla konuşsan daha iyi olmaz mı kızım? Bak bu saatte, sosyal medya da, karanlık sokaklara benzer. Karşına kimin çıkacağı belli olmaz. Belki sana yaşlı bir adamın abartısı gibi gelecek ama inan seni üzerler.”

“Ben de çok isterim annemle, babamla konuşmayı ama onların hiç vakitleri yok ki.
Hep çok yoğunlar. Hep gelenimiz gidenimiz var. En ufak bir şey sormaya kalksam, kızıyorlar bana. Mesela bugün okulda bir çocuk beni merdivenlerden aşağı itti. Sonra da küfür ederek yanımdan geçti gitti. Okuldan eve gelir gelmez bunu anlatayım istedim ama annem telefonda arkadaşıyla konuşuyordu, babamsa bilgisayarının başındaydı. Konuşamadım. Sustum.”

Sohbet derinleştikçe, karşımdaki zavallı kızı daha iyi anlıyordum..
Adını hatırlamıyorum bir yazardı sanırım şöyle demişti..
“Yalnızlık, yanında kimsenin olmaması değildir. Yalnızlık, yanında seni dinlemeyenlerin, anlamayanların ve sevmeyenlerin olmasıdır.”
Kız gerçekten çok yapayalnızdı..

Yoksa neden gecenin en karanlık saatlerinde, içinde bir umut kırıntısıyla, arkadaş peşine düşsün?.

İyi de, ya ona denk gelen ben değil de, başka biri, başka niyetleri olan bir herif denk gelseydi.. Ve kız da o herife inansaydı, onunla sohbet etseydi, hatta daha da ileriye gidip buluşmaya, görüşmeye kalksaydı..

Aklıma küçücük yaşlarında tecavüze uğrayan, işkence gören ve öldürülen kızlar geldi..
O kızların gözlerini hayal ettim..
Umutlarını, düşlerini, gülüşlerini düşündüm..
Sanki kalbime bıçak saplanır gibi oldu..
Ya bu kız da…

“Ah güzel kızım. Seni anlıyorum. Yalnız şunu unutma lütfen. Benim yaşımda olan erkeklerin seninle paylaşacak çok şeyi olmaz. Hele de bu kirlenmiş, kimin ne olduğu bilinmeyen, kötülüklerin fır döndüğü sosyal medyada hiç olmaz. Senden ricam, lütfen şimdi yatağına git ve güzelce uyu. Yarın sabah uyandığında annene ya da babana bu gece benimle yaptığın sohbeti anlat…”

Sözümü kesti..
“Hayatta olmaz. Çok kızarlar bana.”

“Kızsınlar” dedim. “Sen yine de anlat. Onlara de ki, Tamer amca diye biriyle tanıştım. O bana dedi ki ‘Bütün işler bekler ama çocuk kalbi beklemez.’ Ve selamlarımı ilet.”

Durdu, düşündü ve “Tamam söz söyleyeceğim.” dedi..

Birbirimize iyi geceler diledik ve ayrıldık..

Sonra bir haber alamadım..
Baktım hesabını da kapatmış..

Şimdi nerededir, kiminledir, hala yapayalnız mıdır bilmiyorum..

Bildiğim tek şey var..
Bu yüzyılın asıl bahtsızları çocuklarımızdır..
Onlar boyunlarından büyük bedeller ödeyerek büyümeye çalışıyorlar..

Sevgisiz bireyler, sevgisiz toplumlar, şiddet, ölüm, savaş, tecavüz, taciz, hastalıklar, ekonomik sıkıntılar, internet, telefon,
bilgisayar oyunları, tüketim çılgınlığı ve kalabalık yalnızlıklar..

Onlar,
O çocuklar yürekleri ağlaya ağlaya büyüyorlar..

Neresinden tutacağız, neresinden tutup da çocuklarımızı düştükleri yerden kaldıracağız kimse bilmiyor..
Ve bilmemek bizi dirhem dirhem öldürüyor..

N’olur, çocuklarımızı gece yarıları kimseye “Benimle arkadaş olur musun?” yazdıracak kadar yapayalnız bırakmayalım. Varsın paraları, işleri, güçleri, evleri, kredileri, taksitleri, dolarları, altınları onların olsun. Hepsinin canı cehenneme!..

Alıntıdır.

Rüyalarınızı anlamak

Rüyalarınızı anlamak için evliya olmanıza ya da çok ünlü âlimlerden ders almanıza gerek yok. Öyle ki her insan kendi rüyası hakkında biraz tefekkür edebilmiş ve rüyalarını önemseyebilmiş olsa görecektir ki kendisi için en iyi rüya yorumcusu yine kişinin kendisidir.
Gördüğünüz rüyanızı yorumlayabileceğiniz en kolay ve en anlaşılır teknikleriyle verdiğimiz ipuçlarını dört yıllık bir çalışmanın sonunda bu kitapta sizler için hazırladık.
Sizde her sabah uyandığınızda, “acaba bu rüyamın anlamı neydi?” diyenlerden iseniz o zaman rüyaların gizemli dünyasına girmeye hazır olun!

Şu Ana kadar İsteklerimiz Gerçekleşmediyse!

Eğer şu ana kadar isteklerimiz gerçekleşmediyse, en şiddetli arzularımıza ulaşamadıysa; eğer hayatımıza hiç istemediğimiz şeyler girdiyse, eğer mutsuzsak veya yenilgiye uğradıysak, bütün bunların sebebini Rezonans Kanununda bulabiliriz. “ Pierre Franckh, bu kitabında Rezonans Kanununu kavrayıp onu nasıl kullanacağımızı anlamaya başladığımız anda, hayatımızdaki her şeyin mümkün olabileceğini anlatıyor.

Yazar, hayatımızı kalbimizle değiştirebileceğimizin de altını çiziyor.Düşünce gücümüzle maddeye etki edebilir miyiz?Kim olmayı istiyorsun?İsteklerimizi hangi yolla yayıyoruz?

ideal partneri yaşamımıza çekmemizi sağlayan en uygun rezonans alanını nasıl oluştururuz?Rezonans alanın yazılı ve görsel izlenimlere nasıl tepki verir?Eğer istediğimiz sonuçları elde etmeye çalışıyorsak; düşüncelerimizi, duygularımızı ve inançlarımızı gözlemleyerek yönlendirmeye başlamalıyız. Çünkü hissettiğimiz ya da düşündüğümüz her şey, bir rezonans alanı oluşturur ve biz isteklerimizi yönetebiliriz.

İmkansız, sadece bizim imkansız olduğunu düşündüğümüz şeydir.Belki de şu anda imkansız olduğunu düşündüğün şey, işte bu sınırsız olanakların imkansız olmadığı fikridir. Öyleyse bu senin şahsi kanaatindir. Bunun doğru ya da yanlış; iyi ya da kötü bir tarafı yok.

Bu senin, kendi kanaatindir ve yaşamın da bu doğrultu da ilerleyip gelişecektir.Ama ya hayat görüşün ve inandıkların yanlış bilgi ve olgulara dayanıyorsa?En yeni bilimsel araştırmalar, duygu, düşünce ve inançlarımız sayesinde olduğumuzu, hiçbir şüpheye yer bırakmazsızın ispatlıyor. Zira duygularımızla desteklenmiş ve kaydedilmiş inançlarımız muazzam bir rezonans alanı oluşturuyor. Ve bu rezonans alanındaki titreşimlerle uyum içinde olan her şey, evet dünya üzerindeki her şey, bu titreşime ayak uydurmak durumunda kalıyor.Demek ki asıl soru şu: Sen şu anda hangi rezonans alanını oluşturuyorsun? Ve bu soruyla kendimizi konunun tam ortasında buluyoruz.Rezonans Nedir?Resonantia = AkisRezonans = Eko, yankı, titreşimRezonans Kanunu, evrendeki her şeyin birbirleriyle titreşimler aracılığı ile nasıl iletişim halinde olduğunu anlamamızı sağlar. Vücudumuzun her bir organı ve hücresi de dahil olmak üzere dünyadaki bütün nesnelerin ve canlıların kendilerine has bir titreşimleri vardır. Bu, madde içinde böyledir. Maddenin titreşim enerjisini incelediğimizde farklı objelerin genellikle farklı frekanslarda titreştiğini görürüz. Bazıları da aynı ya da benzer frekansta titreşir.Bunu piyanodan da biliriz; piyanonun herhangi bir tuşuna bastığımız zaman, bu tuşla uyumlu olan diğer bütün teller de titremeye başlar. Notaların daha pes ya da tiz olması, hiç önemli değildir. Uygun frekansta olmaları onların titreşime geçmeleri için yeterlidir.Diğer insanlar, nesneler veya olaylar, eğer bizimle aynı frekansta iseler, içimizde oluşturduğumuz titreşim alanına karşı koyamazlar. Bizim titreşimlerimize tepkisiz kalmaları mümkün değildir. Nasıl ki piyanonun basılan tuşuyla aynı frekanstaki diğer teller bu tuşun hareket ile titreşmek durumunda kalıyor ise, bizimle aynı frekanstaki insanların, nesnelerin ve olayların da bizim titreşimlerimize katılmaktan başka seçeneği yoktur.Peki ama diğer varlıkların bizim enerjimizle titreşime geçmesi bize ne yarar sağlar? Burada, Rezonans Kanununun şu temel kuralı devreye giriyor: BENZERLER BİRBİRİNİ ÇEKERLER.Bizim titreşimlerimizle uyumlu olan her şey, karşı koymaksızın bizim hayatımıza çekilecektir. Bu, bizim için her zaman olumlu bir şey anlamına gelmez. Mesela titreşim bazen maddeyi tahrip edecek kadar kuvvetli olabilir. Bir opera sanatçısı sadece sesinin gücü ile bir bardağı çatlatabilir. Burada yaptığı şey enerjiyi boşluktan bardağa iletmektir. Eğer bardağa iletilen enerji bardakla aynı titreşime sahipse, yani bardağın moleküler yapısı ile aynı frekanstaysa, basınç bardağı çatlatacak kadar büyük olabilir.Biz bir bardak gibi çatlamayız tabii ki. Ama içimizdeki “negatif titreşim enerjisi” olarak adlandırdığımız şey; bizde hoşlanmadığımız, huzursuzluk verici hislerin uyanmasına, hatta belki sarsıcı olayların yaşamımıza çekilmesine sebep olabilir.İşte bu yüzden, nasıl bir titreşim içinde olduğumuzun, bilerek veya bilmeyerek hangi rezonans alanını oluşturduğumuzun farkına varmak, bizim için çok mühimdir.İsteklerimizi Hangi Yolla Yayıyoruz?“
Ön yargıları yıkma, atomu parçalamaktan daha zordur” Albert EinsteinKalp, ezelden beri sevginin en kuvvetli sembolü ve duygularımızın merkezi olarak kabul edilirdi. Ama sonra tıp ve modern bilim ortaya çıktı ve bize, kalbin sadece vücudumuzda kanın dolaşımını sağlayan bir pompa olduğunu yutturmaya çalıştı. Biz “normal insanlar” ise, elimizde halihazırda bunun aksini kanıtlayacak herhangi bir delilimiz olmamasına rağmen, kalbimizin duygularımızın merkezi olduğu inancımızı asla kaybetmedik. 1993 yılında duyguların insan vücudu üzerindeki hakimiyeti hakkında bir araştırma yapılmak istenmiş ve bunun için duygularımızın oluşumundan sorumlu olduğu düşünülen bölgeye, yani kalbimize odaklanılmış. Oldukça çabuk, daha araştırmaların başında herkesi hayrete düşüren bir şey tespit edildi ve bu buluşun neden daha önce yapılmadığının şaşkınlığı yaşandı. Bu nefes kesici buluş; kalbin muazzam büyük bir enerji alanıyla çevrili oluşuydu. Burada bahsedilen alanının çapı yaklaşık iki buçuk metredir.Bir düşünün, kalbimiz beynimizin oluşturduğundan çok daha büyük bir enerji alanı oluşturuyor. Bilim şimdiye kadar beynin, sahip olduğu elektromanyetik nabızlarla en büyük yayın alanına sahip olduğunu varsayıyordu. Ama şimdi bundan çok daha büyük bir enerji alanı bulundu, insan vücudundan dışarı uzanacak kadar kuvvetli bir enerji. Böylece ilk şaşkınlık atılmasıyla birlikte, akıllara kalbimizin etrafındaki bu enerji alanın nasıl bir görevi olduğu sorusu geldi. Geldiğimiz noktada ulaştığımız bilgiler şaşırtıcı olduğu kadar önemlidir de.Kalbimiz tarafından oluşturulan elektromanyetik alan vücudumuzdaki organlarla iletişim halindedir. Hatta beyin ve kalbin arasında bir bağlantının bulunduğu ve bu bağlantıyla kalbin beyne hangi hormonları, endorfini ya da diğer kimyasalları salgılaması gerektiğini bildirdiği kanıtlanabildi.Beynimiz bağımsız hareket etmiyor, aktiviteleri için gerekli sinyalleri kalbimizden alıyor.Hepsi bu kadar da değil! bilim adamları araştırmalarında kalbimizden yayılan bu elektromanyetik alanın sadece duygularımız tarafından oluşturulmadığını ve gücünü diğer önemli bir kaynaktan, kanaatlerimizden; yani derin bir inançla bağlandığımız ve hayatımıza doğrultusunda yön verdiğimiz düşüncelerimizden aldığını buldular. Bütün duygu ve düşüncelerimiz kalbimizin enerjisinde bilgi olarak bulunmakta ve vücudumuzdan yayılan en kuvvetli sinyal olarak sadece beynimize ve organlarımıza değil, aynı zamanda dünyanın derinliklerine doğru taşınmaktadır. Bu ezeli gerçeğin yansımalarını “kendini derin bir inançla savunmak” “bir şeyi kalpten istemek” ve tabii “kalbinin sesini dinlemek” gibi bazı deyimlerimizde görmek mümkündür.Kalbimiz, inanç ve duygularımızı elektromanyetik titreşimlere ve dalgalara dönüştüren bir tür aracı olarak hizmet eder. Ve bu elektromanyetik dalgalar vücudumuzla sınırlı kalmaz, bütün çevremize uzanır, bizi kuşatan her şeyle iletişim halindedir. Kalbimiz, bütün inançlarımızı, geleceğe yönelik düşlerimizi ve duygularımızı başka bir dile, titreşimlerin ve dalgaların kodlanmış diline çevirir ve bunları evrene gönderir.İnançlarımız kalbimizin yaydığı elektromanyetik dalgalar sayesinde fiziksel dünyayla etki alışverişinde bulunur. Yayılan bu enerjinin ne denli büyük olduğunu HeartMath Enstitüsü’nün yaptığı araştırmalar gözler önüne seriyor:Kalbin elektrik akımı (EKG), beyinde oluşan elektrik akımından (EEG) altmış kez daha kuvvetlidir.Kalbin manyetik alanı ise beyninkinden beş bin kez daha kuvvetlidir.Demek ki kalbimizle, beynimizle yaydığımızdan çok daha fazla enerji yayıyoruz. Peki bunu bilmek, bizim için neden bu kadar önemli? Çok basit, çünkü bu sayede, bazı dileklerimiz hemen gerçekleşirken, bazılarının gösterdiğimiz tüm çabalara rağmen neden bir türlü tezahür etmediğini anlıyoruz.İsteğimizin gerçekleşeceğine gerçekten inanmadan olumlama (imgeleme) yaparsak ya da bir şeylerin hayalini kurarsak, sadece beynimiz elektromanyetik dalgalar yayarken, duygularımızın gerçek merkezi olan kalbimiz beş bin kat daha büyük bir kuvvetle, genellikle tereddüt ve korku olan asıl inancımızı dünyaya yayar. Bunun sonucu apaçık ortadadır; hayatımızda sadece kalbimizin derinliklerinde gerçekleşeceğine inandığımız şey gerçekleşecektir.İnançlarımızı duygularımızla desteklediğimiz zaman yaydığımız enerji çok daha büyük olur. Ama üzgün, depresif ya da bitkinsek, istediğimiz şeyi dileyebiliriz, bu durumda kalbimizden yaydığımız hüzünlü duygular, mantığımızdan gelen isteklerden her zaman daha güçlü olacaktır. Peygamberle, günümüzün ve geçmişin dünyaca ünlü alimleri ve bilgeleri ısrarla “Kalp gözüyle görmeyi” öğrenmemizi söylerler.Kalbimizle Dünyayı Değiştirebiliriz.Tüm bu anlatılanlar, sahip olduğumuz inançların evrene yollandığı ve Rezonans Kanununun esaslarına göre evrende kendileriyle aynı titreşimdeki enerjileri aradığı anlamına gelir.Benzerler birbirini çeker. Bizim enerjimizle rezonans içinde olan her şey hayatımızda tahakkuk edecektir. Sözün özü; inandığımız her şey yaşamımızda gerçekleşecektir.Bu nedenle, isterken dikkat edilmesi gereken en önemli noktalar:

Ne dilersen dile, bunu mantık seviyesinden kalp seviyesine taşı,İsteklerimizin gerçekleşebilmesi için, bunun mümkün olduğuna kesinlikle inanmalıyız.İsteklerimizin gerçekleşebilmesi için önce kendimizi mutlu bir ruh haline sokmalıyız.Öncelikle bilincimizi hedefimize yönlendirmeliyiz ki, hayatımızda gerçekleştirmek istediğimiz şeylerle etkileşime geçebilelim.

Hayatımızda sadece derinden inandığımız şeyler gerçekleşebilir. Bu en başta kendi hakkımızdaki düşüncemiz için geçerlidir. Kendimizle ilgili görüşlerimiz yaşayacaklarımızı belirler. Tabii ki bu, bir şeyleri harekete geçirebilmek için gerekli olan güç ve kudrete sahip olabilmek için, bu kudretin bize dışarıdan verilmediğini, içimizden husule geldiğini anlamamız gerektiği anlamına da geliyor.

Demek ki dış dünya, her zaman bizim iç alemimizi yansıtır.İnançlarımız Dış Alemimizi Değiştirmeyi Nasıl Başarıyor?Son yıllarda modern bilimin tespitlerinde köklü değişiklikler oldu. Değişim 1995 yılında Rus Bilim Akademisi’nde Vladimir Poponin ve Peter Gariaev yönetimindeki araştırmalarla başladı. Bu iki bilim adamının deneylerinin sonuçları o kadar hayret vericiydi ki, bu deneyler Amerika’da tekrar edildi ve sonuçta orada kamuoyuna duyuruldu.Vladimir Poponin ve Peter Gariaev, “foton” adı verilen ışık parçacıkları vasıtasıyla DNA’nın tutumunu incelemek istiyorlardı. Bu test serisinde vakum oluşturmak için bir borunun içindeki tüm havayı aldılar.

Artık vakumda bile kesin bir hiçlik olmadığı biliniyor. Her mekanda özel aletlerle oldukça isabetli ölçülebilen fotonlar (ışık enerjisi) kalıyor. Böylece fotonlar borunun vakumunda oldukça düzensiz bir şekilde dağıldı.Bir sonraki adımda boruya insan DNA’sı verildi. Ve o anda çok şaşırtıcı birşey oldu. Parçacıklar DNA’nın varlığında daha farklı sıralandı. DNA, fotonlara direkt olarak etki ediyordu. Sanki görünmez bir güçle, fotonları, boruda düzenli bir şekilde sıralamıştı. Artık bu deneyde kesinleşen şey şuydu; İnsanın DNA’sı, fiziksel dünyaya direkt etki ediyor.Klasik fizikte, daha önce böyle birşey gözlemlenmemişti. Dahası, klasik fiziğin alışılagelmiş mantığında, böyle bir şeye yer yoktu. Yani fotonlar insanların açıklayamadığı bir tutum sergiliyordu. Aslında bu yeteri kadar heyecan vericiydi, ama daha sonra olanlar tartışmasız bir devrim niteliğindeydi…Bilim adamları, DNA’yı borudan aldıkları zaman, fotonların düzenli sıralarını bozup dağınık hallerine geri döneceklerini düşünmüştü. Ama beklenenin tam tersi oldu!

Fotonlar sanki DNA hala oradaymış gibi düzenli sıralarında kaldı.Araştırmacılar deneyleri defalarca tekrarladılar, varılan sonuç aynıydı; fiziksel olarak ayrılsalar bile DNA ve fotonlar arasında hala bir bağ vardı. Görünüşe göre, kuantum fiziğinin “kuantum alanı” dediği bir alan aracılığıyla birbirleriyle bağlantılıydılar. Boşluk olarak tabir ettiğimiz şey aslında hiç de “boş” değildir, bilakis içinde milyarlarca verilerin dalgalar aracılığı ile hareket ettiği ve yayıldığı bir alandır.Bu deney Rezonans Kanununu anlayabilmemiz için oldukça aydınlatıcı olmuştur.

Ayrıca bu enerji alanını ayrıcalıklı kılan ise; tanıdığımız hiçbir enerji türüne benzememesidir.Sıkı dokunmuş bir ağ gibi işlediği görülen enerji yüklü bu alan, iç ve dış alemimiz arasında bir nevi köprü görevi görür.Tıpkı ses dalgalarının, havayı taşıyıcı olarak kullandığı gibi, yaydığımız inanç ve düşünce gücü de dünyaya taşınabilmek için bir aracıya ihtiyaç duyar. Burada, kuantum alanı devreye girerek, bu aracılık görevini üslenir.Bu enerji alanı, farkında olsak da olmasak da her şeyle ve herkesle bağlantı içinde olmamızı mümkün kılar.Bu esnada “alıcının” bizden ne kadar uzaklıkta olduğunun hiçbir rolü yoktur. Bu alıcı yan komşumuz da olabilir, dünyanın öbür ucunda bulunan bir kişi de olabilir. Oluşturulan ve yayılan rezonans alanı, her zaman doğru kişiye ulaşır. Böylece istediğimiz hedefimizle aramızda, enerji yoluyla kesin ve aktif bir bağlantı kurabileceksek eğer, neden en büyük arzularımızın gerçekleşmesi için daha fazla bekleyelim ki?Kuantum alanı sayesinde herşeyle ve herkesle hemen bağlantıya geçebiliriz. Tek yapmamız gereken şey bunun için bir adım atmaktır;Rezonans Kanunu, her zaman “evet” der.İnançlarını her zaman doğru çıkarır.Sana karşı gelmez.Mesela, hayatının önemsiz olduğuna ve hiçbir anlam taşımadığına mı inanıyorsun, bu inancın, onaylanacaktır.

Gerçek, büyük bir aşkı hak ettiğine mi inanıyorsun, para, manevi ve maddi zenginliği hak ettiğine; hayatının derin, her şeyi kuşatan bir anlamı olduğuna mı inanıyorsun, bu inancın yaşamında gerçekleşecektir.Neye inandığın enerjinin umurunda değildir, inancın yüksek ahlaki değerler taşıyabilir ya da çok kötü bir şey olabilir sana fayda sağlayabilir ya da hayatını zorlaştırabilir, enerji işin ahlaki kısmıyla ilgilenmez ve yargılamaz.Enerji daima senin yaydığın içtekiler doğrultusunda çalışır.İç alemimizde sahip olduğumuz her şey, dış dünyada da karşımıza çıkacaktır.

Dünyada karşılaştığımız her şeyin bir kaynağı vardır ve bu kaynak düşüncelerimizdedir. Eğer istediğimiz sonuçlara ulaşmak istiyorsak, düşüncelerimizi kontrol etmeye başlamalıyız, çünkü düşündüğümüz her şey bir rezonans alanı oluşturur.Uzun süreli ve sık olarak düşündüğümüz, hissettiğimiz ve söylediğimiz her şey rezonans alanımızı yoğunlaştırır. Bu yüzden kaybetmek hakkında her düşünce kaybetmek, kazanmak hakkındaki her inanç da kazanma ihtimalini kuvvetlendirir. Bu yüzden dış dünyada değiştirmek istediğimiz her şeyi düşünce gücümüzle değiştirebiliriz.İçindeki yaratıcılığı hatırla ve onu bilinçli olarak kendi iyiliğin için ve diğer insanların iyiliği için kullan!

Arzularımız gerçekleşmek üzere bizi nasıl bulur?Artık aydınlık getirmemiz gereken tek nokta, bizimle etkileşime geçen enerjinin, bizi nasıl bulacağı konusudur. Sonuçta evrende milyarlarca DNA var ve bunların her biri enerji alışverişinde bulunuyor. Peki, evren arzularımızı, daha doğrusu arzulananı yolunu şaşırmadan bize nasıl iletir?Bir yandan sürekli “yayındayız”. Rezonans alanımızı durmaksızın pozitif ve negatif düşüncelerimizle programlıyoruz. İstek ve amaçlarımızı koruduğumuz sürece, korku ve endişelerimiz içinde aynı şey geçerli, rezonans alanımız bizimle aynı titreşimde olanları bize çeker. Diğer yandan ise hepimiz “kod” olarak adlandırdığımız genetik bir isme sahibiz.

Kriminal teknik ve babalık testi ile ilintili olarak bu kavramı daha önce duymuşsunuzdur. Her bir hücrenin DNA’sı da, aynı parmak izi gibi, eşsizdir. DNA, başkalarıyla karıştırılması mümkün olmayan genetik bir parmak izi bırakır. İşte bu enerji içinde geçerlidir. DNA’mızın enerji parmak izi , açık ve net bir adres bırakır. Titreşim o kadar belirgindir ki, her zaman bizim için en uygun çözümü bulur.Düşünce Gücümüzle Yeni Bir Gelecek Oluşturabilir Miyiz?“Zaman hiç de göründüğü gibi değildir. Sadece bir yöne doğru hareket etmez ve gelecek, geçmişle aynı zamanda mevcuttur.”Albert EinsteinDüşünce gücümüz sayesinde geleceğimizi etkileyebilir miyiz?Kesinlikle evet! Bunu yapabiliriz, hem de tahmin ettiğimizden daha fazla. Kuantum fizikçilerinin nefes kesici buluşları hayatımızı her an tamamen değiştirebileceğimizi ve istediğimiz her şeyi değiştirebileceğimizi, bize bir kez daha gösterdi.Bildiğimiz gibi düşünce gücümüzle enerji yaymaktayız.

Tabii ki sadece biz değil, diğer bütün insanlarda aynı şekilde enerji gücü yaymakta. Aynı titreşimdeki enerjiler birbirlerini çektikleri için tıpkı bizim diğer insanları ve olayları kendimize çektiğimiz gibi başka insan ve olayların da bizi çekiyor olması doğaldır. Buradaki tek koşul, iki enerjinin birbiriyle uyumlu olması yani titreşimlerinin birbirine yakın olmasıdır.Bu arada kuantum fiziği, kuantum dalgası denilen şeyin, örneğin; düşünce ve inançlarımızın, sadece fiziksel olarak yayılmakla kalmayıp zaman içine de yayıldığını bulmuştur. Yani inançlarımız sadece yer değil, zaman da değiştiriyorlar (zaman dalgaları). Demek ki “normal kuantum dalgası” diye adlandırdığımız, geçmişten geleceğe giden kuantum dalagaları var. Bunun dışında, bir de “birleşik karmaşık dalgalar” olarak adlandırdığımız gelecekten geçmişe yayılan dalgalar vardır! Hayret verici değil mi? Ama gerçek. Geleceğe yayılan dalgalar “teklif dalgası”, geçmişe geri dönen dalgalar ise “eko dalgası” olarak adlandırılır.Eğer bu iki dalga karşılaşırsa, yani gelecekten gelen bir eko dalgası, bizim yolladığımız bir teklif dalgasına rastlarsa, bu durumda dalgalar birbirlerini modüle ederler ve ikisinin ortak ürünü olarak ortaya “olay ihtimali” dediğimiz şey çıkar.

Kuantum fiziğine göre “bir olayın gerçekleşmesi ihtimali, geçmişten gelen teklif dalgası ile gelecekten gelen uygun bir eko dalgasının buluşması sonucu ortaya çıkar”. Bu şu anlama gelir : “Sadece geçmiş geleceği değil, aynı zamanda gelecek de geçmişi etkiler”.Aklımız bunu idrak etmekte biraz zorlanabilir, çünkü şimdiye kadar hep zamanın geçmişten geleceğe, doğrusal bir biçimde ilerlediğini düşünmüştük. Şimdiyse bunun tam tersinin de mümkün olması aklımız için şaşırtıcı. Demek ki : Gelecek dışarıda bir yerlerde, çoktan beri mevcut. Aksi halde geçmişe, yani bizim şimdiki zamanımıza, dalgalar yollaması mümkün olmazdı. Senin geleceğin de şu an, şu saniye mevcut. Ama yine de geleceğinin akışı önceden belirlenmemiş, zira geleceğin çeşitli mahiyetlerini seçme imkanına sahibiz.Tabii ki bilincimiz, sadece bir tek zaman algılıyor. Farklı bir şey tanımıyoruz. Bu şaşılacak bir şey değil, sonuçta duyularımız çok sınırlı.Bütün ışık yelpazesinin sadece % 8′ini algılayabiliyoruz. Geri kalan % 92′lik gerçeği, aynı şekilde bizi çevrelemesine rağmen algılayamıyoruz. Aslında var olduğu halde tamamen yok sayıyoruz.Ama yine de etrafımızda hiç tanımadığımız diğer enerji titreşim, dalga ve bilgilerle çevrili.“Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir.”

SokratesTeklif dalgamız tüm geleceğimizi dolaşır. İster bir saniye sonrası, ister bir ya da on yıl sonraki olaylar olsun, tüm olasılıklar tek tek kontrol edilir. Bu aşamada kuantum fiziği şu fenomeni keşfetmiştir: Gelecekteki olay, zaman açısından ne kadar yakındaysa, rezonans da o kadar nettir. Bu şu anlama gelir; “Gelecekte gözlediğim bir olay zaman açısından bana ne kadar yakınsa, o olayın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği kararı o kadar kesindir.”Yakın gelecekteki bütün olayları, bugünkü bilincimiz belirler.İşte bu noktadan sonra “istemek” konusuna varıyoruz. Zira istemek birçok ihtimalden birini yaşamımıza çekmekten başka bir şey değildir.Bir şey istediğimizde, bu doğrultuda bir teklif dalgası yolluyoruz.Bu dalga, bir eko dalgasıyla irtibata geçiyor.Bir gerçekleşme ihtimali meydana getirebilirsek istediğimizin gerçekleşmesi için en uygun şartları sağlamış oluyoruz.İç alemimizde sahip olduğumuz her şey, dış alemde de karşımıza çıkacaktır.Zira dış dünya her zaman iç alemimizi yansıtır.Ancak bilincimizi hedefe yönlendirirsek yaşamımızda sahip olmak istediğimiz şeylerle etkileşime geçebiliriz.Eğer istediğimiz sonuçlara istiyorsak; düşüncelerimizi, duygularımızı ve inançlarımızı gözlemleyerek yönlendirmeye başlamalıyız, zira hissettiğimiz ya da düşündüğümüz her şey, bir rezonans alanı oluşturur.

Alıntıdır.

www.instagram.com/dusunenakil

İSMİN BAŞ HARFİNE GÖRE KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ

0

İSMİN BAŞ HARFİNE GÖRE KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ

•Baş harfi #A olan: Yanında taşıyacağı kişinin dış görünümüne önem verir. Mantıklı düşünme gücü inanılmaz güçlüdür, düzgün kişiliği vardır.
•Baş harfi #B olan: Pozitiftir. Kötü olaylardan kendini kolayca kurtarabilir. Duygusal ve romantiktir.
•Baş harfi #C olan: Pohpohlanmaktan hoşlanır. Flört yaşamak vazgeçilmezidir. Sanatsal yönü gelişmiştir.
•Baş harfi #D olan: Sadık, çekici, kıskanç! Hırslı ve aynı zamanda güçlüdür. Zoru sever.
•Baş harfi #E olan: İlgiye muhtaç olarak yaşar, ilgisizliğe asla gelemez! Ruh hâli sürekli değişim hâlindedir.
•Baş harfi #F olan: Güvenilir kişilerdendir. Uysal ve sakinlerdir. İdeal sevgililerdir!
•Baş harfi #G olan: İnatçıdır, gizemli olmayı sever, ayrıntılara çok fazla takılır. Yanında mutlaka güçlü insanların olmasını ister.
•Baş harfi #H olan: Hayatı boyunca hayalini kurduğu eşini arar durur. Sakin bir kişiliği vardır. Aradığı eşin karakterine çok dikkat eder!
•Baş harfi #N olan: Hep ilgi odağı olmak isterler, kendilerini maddiyatsal güvende hissetmek isterler ve Karşısındakilere verdiği değerin karşılığını beklerler.
•Baş harfi #M olan: Sevdiği kişiyi çocuk gibi koruyup kollamaktan çok hoşlanır! Yüksek seviyeli zekâya sahiptir.
•Baş harfi #I-#İ olan: Sevmeyi en iyi bilen kişilerdendir. Sevilmek için her şeyi yapabilir, sevgi görmeyi çok sever! Hassastır.
•Baş harfi #K olan: Aldatmaktan ve aldatılmaktan nefret eder! Sürekli yükseliş halinde olan bir hayatı olur!
•Baş harfi #O-#Ö olan: Sevdiğini kolay kolay söyleyemez. Gizlilikten hoşlanır, duygularını gizler.
•Baş harfi #L olan: Birine bağlanmayı çok sever. Sahiplenme duygusu gelişmiştir. Yanındaki kişinin entelektüel olmasına önem verir,
•Baş harfi #P olan: Zekaya çok fazla önem verir, aptallara asla gelemez! Sosyal hayata düşkündür, özgüveni tamdır.
•Baş harfi #R olan: Karar alması gerekirken çok zorlanır, bocalamalar yaşar. Şüphelenme duygusu fazladır.
•Baş harfi #S-#Ş olan: Birine gönlünü kaptırdığında gözü ondan başkasını görmez! Hayalperesttir ve konuşmaya bayılır!
•Baş harfi #T olan: Duygusaldır. Duygularını karşısındakine zor açar. Aşksız yapamaz!
•Baş harfi #U-#Ü olan: Sevdiğinde çok güzel aşk yaşatır. Sevmek için yaratılmış gibidir! Biraz ağır karar verip ağır hareket eder.
•Baş harfi #V olan: Özgürlüğüne düşkündür. İlişkilerinde tehlikeli insanları bulup durur! Gizemli kişiliklerden hoşlanır.
•Baş harfi #Y olan: Güçlü bir kişilik sergiler. Geçmişine bağlı olarak yaşar. Çekicidir ve hiçbir şeyi unutmaz.
•Baş harfi #Z olan: İnsanları dinlemeyi sever; ama insanlara kendini anlatmayı pek sevmez. Samimi ve dobradır

Dua

Tam olarak , bütün kelimeleriyle ,her şeyi yaratan, her şeyin sahibi olan ve her şey üzerinde Aziz ,Hafiz, Şafi , Nur , Fettah , Alim ve kahhar olan hazreti Allaha sığınıyorum..Yüce arşın sahibi olan Rabbim bana YETER..Bana musallat olan , olmak isteyen ne varsa.., her türlü hastalık , cin , şeytan, sihir, büyü, nazar, haset,ağırlık, sıkıntı, panik, korku vb…negatif enerji ve kaynağı , ne varsa..hepsi, hemen şimdi, hayatımdan,bedenimden , kaderimden , bir daha geri dönmemek üzere akıp çıkıp gitsin..Kendimi, sağlığımı , bedenimi , kaderimi ,şimdimi , geleceğimi, çoluğumu çocuğumu, ailemi, işimi gücümü, okulumu, geçimimi, beynimi, kalbimi, aklımı, fikrimi, duygu ve düşüncelerimi , bütün hücrelerimi ve herşeyimi Rabbime emanet ediyorum..O , bu emaneti korumaya kafidir..Artık hiç bir şey bana zarar veremez, çok güçlüyüm , gücümü Rabbimden alıyorum.Allahım bana yeter….Allahım bize YETER… Kafi ismin bize , Kahhar isminde düşmanlarımıza yeter…artar bile..İnşaAllah’ınla da OLL’dur..Allahım , Alim isminle , ilmimi artır,..Fettah isminle , bütün hayır kapılarını aç..,Şafi isminle şifa ver..,Hafiz isminle muhafaza et…,Latif ve Cemal isimlerinle, Ahlakımı, bedenimi , dünyamı , ahiretimi güzelleştir.., ALİ , Aziz ve Azim isimlerinle değerimi kalitemi,kıymetimi artır…,NUR isminle karanlıklarımı aydınlat..,Vedud isminle kendi sevgini kalbimde galip kıl.., Sabır isminle dayanıklığımı artır , dayanmam gerekenleri azalt.., Gani, Muğni , Malikel mülk ve Rezzak isimlerinle dünya ve ahiret zengini KıL..,Rahman ve Rahim isimlerinle merhamet et , esirge..,Settar isminle, günah ve kötülüklerle arama , geçilmez ,erişilmez görünmez Perde çek,..Seri ve Müzil isimlerinle, hayrını , şifanı ,bolluk ve bereketini acil üzerimize indir..,Mucib isminle dualarımızı kabul et..,Semi , Habir ve Basir isminle madde ve mananın,herşeyin hakikatini,hikmetini göster…,Kadir ve Kavi isimlerinle gücümü, kuvvetimi artır.., Selam ile selamete erdir..Kuddüs ile yücelt , Kerem ile bağışla….Ucibu davetedd dai taahhüdünle dualarımızı kabul et..Kün feyekün fermanınla , herşeyi Rızanla hayrımıza OLL’dur..Kal allahu inni münezziluha emrinle , Hz.İsaya indirdiğin sofrayı bizede gönder.Festecebna lehu ve necceynahu minel gam ve kezalike nüncil müminin müjdenle , Hz.Yunusu balığın karnından kurtardığın gibi bizide dünyanın sıkıntı ve karanlıklarından aydınlık ve zenginlikle çıkart…Ve eyyuba iz nada rabbi enniy messenniyyeddurru ve ente erhamurrahimin ..baldan tatlı ölümsüz ŞİFA ilacını bedenimize gönlümüze indir.Hz.Musaya verdiğin ASA’yı bizede gönder , nefsimizin , putlarımızın ve günümüzün bize ördüğü sihirleri , hastalıkları yalanları , maskeleri yutsun.Yusufun gibi ahlak ve bedenimi güzelleştir, ama gönderdiğin nimetler nefsimize değil , sana getiren köprüler olsun. Süleymanına vediğin ilim ve güçlede bizi kuvvetlendir , dünyaya ahirete ve aydınlığa hakim KIL.Görünür görünmez melek ordularınla teyit et , HIZIR’ı tüm sıkıntılarımızda koruyucu yardımcı olarak hazır et..Fatihamızı sana YOL , felak ile Nası koruyucu zırhımız eyle..Sonsuza yolculuğumuzda VAKIA sure-i gemisinden zenginliğinle indirme.
Aşkın Peygamberi Hz.Muhammedimizi , ölümsüz gönül rızkımız ve doyulmaz muhabbetimiz KIL ve bizi sana O’nunla dirilt.Aminn.. Rabbimin Gönül diliyle, kabulüyle amin.. kendi sesi ile Hakk ve Azameti ve Aşk ile , İsm-i AZAM’ı Kün feyekün ile , Aminn ….YÜCE ALLAH’IN HAYRI, ŞİFASI BEREKETİ, NURU ÜZERİMİZE OLSUN İNŞALLAH….